24 Kasım 2010 Çarşamba

Kadıköy HEM İstanbul Kafkas Dance Company VAKSA 2009

Hıdırellez

Hızır’la İlyas’ın buluşması kardan yeni yeni kurtulan dağ köylerinde coşkuyla kutlanır. Hızır ile İlyas’ın geçtiği evin bereketi, mutluluğu artarken, genç kızların umutları yeşerir, dilekleri olurmuş. Köyde yerde kar kalsa, hava kışa çalsa bile çiçekli yaz günlerine benzer Hıdırellez. Her yeri coşku sararmış. Hıdırellez o haneye uğramasa da umutlar tükenmez…

Bu önemli gün için yapılanları sorduğumda hem annemle hem de babaannemle eski siyah- beyaz resimlerin arasında dolaştık, tozlanmış anıları sandıktan çıkardık. Ben nadiren gittiğim köyümü keşfe çıktım, annem genç kızlığına döndü. Kaybedilenleri yad ettik, bazen hüzünle bazen umutla deremizin soğuk sularından içtik kana kana…

Pek çok yerden farklı kutlanır Hıdırellez bizim illerde, Kars’ta Tiflis’te. Kafkasya’dan göç ederken geleneğine sıkıca bağlanmış insanlar, babaannemin sözüyle “özünü itirmemek” için. Kafkas Dağları’ndan çıkıp Kars’ın en yükseklerine yerleşen Karapapaklar (Terekemeler) İslamiyet’i en son kabul eden Türk boyudur. Bu yüzden bizim Hıdırellez ve Nevruz (Novruz) günlerimiz İslami geleneklerden kopuk ama büyüyle, falla, masalla iç içedir. Şamanizmden kalma adetler aşınarak da olsa kuşaktan kuşağa aktarılır. Bu yüzden de Hıdırellez’de yapılanlar insanın bu günün büyüsüne ne kadar inandığıyla, tuttuğu dilekle ilgili.

Ovalarda yazın habercisi olan bu gün Kars’ın Dağ Köyü’nde karın yerden kalkmaya başladığı zamana denk düşer. Evlerde bir hareketlenmedir başlar. Çocuklar eşiği doldurup ateşler yakarken, genç kızlar başlar dilek tutmaya. 5 mayıs gecesi geniş bir kaba un elenir. Üzerinde hiç iz olmayacak şekilde kimsenin girip çıkmadığı bir yere konur bu kap. O gece dilekler tutulup, evden Hızır ile İlyas’ın geçmesi beklenir. Unun üzerinde genellikle at başına (Kısmet demek), tesbihe ya da yumruğa ( bereket)  benzer bir iz çıkarmış. Bu izler çıktıysa dilekler gerçekleşecek demektir.

Bu unun bir kısmı, dilek tutmasa dahi ertesi gün evlerin ambar damına (bütün yiyecek içeceklerin saklandığı yaz kış soğuk olan oda) serpilir. Evin bereketi artsın, kısmetler açılsın diye. Geriye kalan un sütle ve bol tuzla yoğrulup ekmek yapılır. Bu ekmeğe duzlu gıllih denir. Bu bol tuzlu ekmeği yiyip yatan genç kızlar rüyalarında evlenecekleri erkeğin onlara su verdiğini görür. Rüyadaki bazen tanıdık bazen de hiç görmedikleri biri olabilir. Rüyada tanımadığı birini gören kızlar ekmeğin kalanını bir köpeğe yedirirmiş. Tuzdan dolayı huysuzlanan köpek su bulmak için hangi yöne giderse kısmeti oradan gelecek demektir.

Yine genç kızlarla ilgili bir diğer adet de “iğne atma” denilen bir gelenek. Geniş bir kaba su doldurulur. 4- 5 tane genç kız dilekler tutup toplu iğnenin ucuna pamuk sarar. İğneler usulca suya atılır. Suyun içinde kendiliğinden hareket eden iğneler tutulan dileklerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini gösterir. Sevdiğinden ayrı kalanların iğnesi ötekiyle birleşirse mutlu son yakındır, ancak birbirinden uzaklaşırsa birleşemeyecekleri anlamına gelir.

Bir diğer Hıdırellez  adeti ise olumsuz sonuçlarından ve çocukların etkilenebileceği korkusuyla artık yapılmayan bir gelenek. Bir kişi kalpten bir dilek tutar. Bu dileğin ne olacağını ise 4-5 yaşlarında bir çocuk söyler. Bu çocuk köyde halı dokunan tezgahın üzerindeki hana denilen yüksek sehpaya oturtulur. Yüzüne kırmızı bir örtü kapatılıp, önüne de bir ayna yerleştirilir. Küçük çocuğun aynada bir şeyler gördüğü ve bunların tutulan dilekle ilgili olduğu söylenir. Ben bunu deneyelim mi anne diye sorduğumda bana anneannemin küçüklüğünde başına geleni anlattı. Kardeşi ağır hasta olan bir kadın dilek tutmuş. Kardeşinin sonu ne olacak diye niyet tutmuş. Anneannemi hanaya oturtup, başına da al yazmayı örtmüşler. Aynada cenaze gören anneannem bundan çok kötü etkilenmiş. Niyeti tutanın kardeşi ise birkaç ay sonra hastalıktan rahmetli olmuş.

Bir de “baca baca” denilen bir adet var ki oldukça tehlikesiz ve her yerde uygulanabilecek türden. Hıdırellez gecesi bir dilek tutulup gizlice bir evin kapısı dinlenir. O evde konuşulan şeyler dileğin ne yönde olacağına işaret eder. Örneğin annem hamileyken yeni doğacak çocuğun cinsiyetinin ne olacağını tutmuş. Kapısını dinlediği evde 3 kızı 1 oğlu olan yengem küçük oğluna seslenmiş. Annem o zaman en küçüğümüzün erkek olacağını anlamış.

Gül ağacına dilek asmasak da her yerde olduğu gibi bizde de bir sürü dilek tutulur. Baharla umutlar da yeşerir, sevinçler de paylaşılarak çoğalır. Bu günler hatırlandıkça Hızır ile İlyas daha çok evi gezer, daha çok insanın hayatına bir renk katar.

7 Kasım 2010 Pazar

Memed idi oldu İvan

Terekeme Mehmet, bir Ermeni kızına aşık olur. Kız da onu sever ama babası şart koşar, din değiştirmezse kızıyla evlendirmeyeceğini söyler. Mehmet bakar din değiştirmeden evlendirmiyorlar, din değiştirmeye karar verir. Papazlar ayin yaparken Mehmet'i battaniyeye yatırıp o yana bu yana sallarken üzerine zemzem suyu atarlar. Hep bir ağızdan " Mehmet idi oldu İvan" diye diye onu sonunda Hrıstiyan yapıyorlar. Aradan yıllar geçiyor, Mehmet çolğa çocuğa karışıyor.

Karısı bir gün kendisini din değiştirten papazın perhize gireceğini adete göre evlerine davet etmelerinin uygun olduğunu söylüyor. Mehmet de onları yemeğe davet etmeyi kabul ediyor. Kuzular kesip bol yağlı etli bir yemek hazırlatıyor. Karısı karşı çıkıyor, perhiz yemeği etsiz yağsız olmalı diyor ama laf anlatamıyor bir türlü. Çaresiz kocasının dediği gibi bir yemek hazırlıyor.

Papaz ve arkadaşları yemeğe gelip masadaki yemeği görünce çıkışıyorlar böyle perhiz yemeği mi olur diye. bunun üzerine Mehmet bir parça et alıp peçeteye koyar. Peçeteyi papaza doğru sallarken bir yandan da üzerine yağ serper. Papaz iyice kızınca bu kez başlar "Yağ idi oldu yavan" demeye. Papaz iyice kızınca da "Niye kızıyorsun papaz efendi, Beni sallayıp üzerime su atınca oluyor da yağ atınca mı olmuyor?"

Aşık Atatürk

Dağ Köyünde yaşayan yaşlı bir adam hastalanır. Oğlu da hiç köyden çıkmayan babasını doktora göstermeye ikna eder, bu bahaneyle Kars'ı da gezdirmek ister. Bunun üzerine Kars'a giderler doktordan sonra şehri gezmeye başlarlar. Derken merkezde Aşık Şenlik'in elinde saz olan bir heykelini görürler. Baba, "Ay oğul bu kimdi?" diye sorar. Ama oğlu kim olduğunu tam çıkaramaz, bozuntuya vermek istemez. " Ay baba, bu da Aşık Atatürk" der

4 Kasım 2010 Perşembe

Adak

Terekemenin birinin ineği hastalanır. Dua eder, adak adar,
-Allah'ım ineğim iyileşsin 3 gün oruç tutucam.
derken inek iyileşir, terekeme de 3 gün orucunu tutar.Ama inek oruçlar bittikten sonra ölür. Terekeme de yine dua eder:
- Allah'ım sen beni kandırdın. 3 gün orucu da tuttum ama ineğim öldü. İneği kurbana, orucu da Ramazan'a say, bu hesabı kapatalım.

Namaz

Terekeme bir babanın oğlu çok dindarmış, kendisininse  namazla pek işi olmazmış. Oğlu bir gün tutturmuş ille de namaza birlikte gidelim diye. Karısı da bir iki sevap topluyarsın diyip bunu zorla camiye yollamışlar.
Baba da giderken:
-Getir ayakkabıyı takem o kırılmışlara ( ayakları), gidem o yıkılmışa ( cami), yapem o kabul olmamışı (namaz).

Bir diğer baba oğul hikayesi de bizim köyde geçiyor. İnsanları deşifre etmemek için isim vermeyeyim:)

Baba oğluna çok kızmış, bulduğu yerde dövecek. Bütün köyü dolanıyorlar, oğlu kaçıyor, baba kovalıyor. Çocuk kaçmakla bir yere varamayacağını anlayınca aklına bir fikir geliyor, camiye giriyor saklanmak için.
bunu anlayınca babası bu kez başlıyor sövmeye:
- Ay köpöyoğlu, çık ordan dışarı, beni bu yaştan sonra oraya sokma.
Çocuk çıksa dayak yiyeceğini bildiğinden akşama kadar çıkmıyor. Babası da kıza kıza evin yolunu tutuyor.

Terekemenin camiyle tanışması

Terekeme bir çoban mallarını (inekleri)  toplayıp yaylaya çıkmış. Geri geldiğinde köyün kahvesine bir hışımla girmiş.
Kahvedekilere:
- Aye bu nedi? Adamın biri çıkıf tepeye bir mahnı çığırır?
Kahvedekiler şaşırmış, açıklamışlar imamın minareye çıkıp ezan okuduğunu.
Bizim Terekeme ezanı da tam anlamamış ama
- Mala davara bir zararı var mı? diye sormuş.
Köylü yine şaşırıp, yok demiş.
Terekeme:
- Eyi o zaman koyun söylesin demiş.

Karapapak Terekeme Atasözleri

Burada yer alan atasözü ve deyimler genellikle günlük hayatta öğüt olarak söylenen sözleri ablamla birlikte derlememizle oluştu. Hepsi Karapapak sözü olmasa da genel olarak Kars'ta hala sıkça söylenen atasözleridir.

Koyunu olmayanın bıçağı keskin olur, önü de keser arkası da.


Koyuna giden kuzuya gitmez mi?
Zor ve büyük işleri yapmayı kafaya koyan insan onu yaparken küçük işleri de yapar.

Elden gelenle öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
'Taşıma suyla değirmen dönmez' atasözünün bir benzeridir. İnsan zor durumda bile olsa yabancıdan medet ummamalı.Çünkü yabancıdan gelen zaten her ihtiyaç duyulduğunda bulunmuyor, bulunsa da ondan öğün olmaz ki fakir düşenin karnı doysun.

Kork avrilin (nisan) beşinden, öküz ayırır eşinden.
Kars'ın kışları uzun ve soğuk geçer, ancak nisanda kendini birden gösteren güneş bazı köylüleri zor duruma düşürür. Özellikle nisanın ikinci haftasında ekine başlanır, aksi takdirde çift sürülen öküzlerden biri ölürse ya da hastalanırsa bütün yaz hiçbir şey yapılamaz.
         
Milletin gözündeki çöpü görür öz dalındaki kereni (köy evlerinin iskeletini oluşturan en büyük ağaç gövdesi)  görmez. 
Kendi sorunları dururken kendisinden çok daha iyi durmdakilerin her kusurunu ortaya çıkarmaya çalışanlar için söylenen bir sözdür.


Aslında olan tırnağında götürür.
Aileden alınan terbiye insanın tüm hayatına yön verir.Aslı iyi terbiyeli olan kız  kötü yere gelin bile gitse öz evinde gördüğünü oraya tırnağında da olsa götürür, ordaki dedikoduya uymaz.

Bir hatır, iki hatır, üçte vur yatır.
Bazı insanları ne kadar sevsek de bazen bizim iyi niyetimizi kötüye kullanmak isteyebilirler.Hatır için yapılan iyilikler artık iyilik olmaktan çıktıysa bu insanlara karşı dikkatli olmak gerekir.


Özü öğeni koy kaç, el öveni al kaç.
Yine kız almayla ilgili bir atasözüdür.Genç kızı eğer yabancılar övüyorsa doğrudur, kendi ailesi övüyorsa uzak durmak gerekir.

Hesabı bilmeyen kasap, elinde kalır masat (bıçak bileyi).
 Hesabını bilmeyen kasap elinde avucunda olanı satarsa elinde yalnızca bıçak bileyi kalır.

Ye kavurmayı iç suyu dondurursa dondursun,  ye balı içme suyu yandırırsa yandırsın.
Keyif için yapılan işlerde yemek yerken, gezerken ötesini düşünmemek gerekir. En çok nasıl zevk verirse ona göre yapmak gerekir.

Avır haya bolluktan, yüz göz yokluktan olar.
İlk bakışta fakirleri kaba ve kavgacı diye yargılamamak gerekir. Fakirliktir insanı en sevdiğiyle kavga ettiren. Zenginlerinse kibarlığına cömertliğine aldanmamalı.

Yerli kaç yersiz geldi.
Bir ailenin içine sonradan gelip adeti bozanların sonradan nasıl her şeyi sahiplendiğini anlatır. Böyle insanların nasıl yerliyi yerinden kaçırdığını anlatır.

Doğru eğilir yıkılmaz, yalanın başı dağ olsa dibi kıldır, ne zaman yıkılacağı belli olmaz.


Ay keçeli gız sana layık değildi mi saçlı gız sana yenge gelir. 


Külü küllükten kaldır. 


Ne asi ol asıl, ne de süküt ol basıl.


Kepçene ne doğrarsan kaşığına o gelir. 


İt itle tutaşanda, yolcunun yolu açılır.


Ne evinden kıs hırsız olsun, ne eşikten kıs yosma olsun.


Koca sürüyü kaybetmiş, iki dırıhlı (sümüklü)  dananın peşine düşüf. 


Akıllı düşünene kadar, deli çocuk doğurar.


Çiğnenen sakkz tez çürüyer. 


Anası kıyar da gözünü de oyar.


Kör köre lağ etmezse(alay etmezse)  bağrı çatlıyar.


Özüne umaç avamıyor, ellere erişte kesir.


Can dese çor anlıyor.


İleri dursalar başına, geri dursalar dalına vurarlar. 


Hiç kimse taş deliğinden gelmemiş.


Çekişmeyince berkimiyor.


Yetim oğurluğa(hırsızlığa) çıkanda, ay akşamdan doğar.


Söz dediğin bir söküntü, çektikçe sökülür.


İçimde durup kulunç olacağına, çıksın gülünç olsun.


Oğluna kız arayacağına, demir çarık geyinip demir asa alıp kızına er arayacaksın.


Teleşmiş köpek süpürülmüş yere pisler.


Aklın varsa parayı ne yapacaksın?Aklın yoksa yine parayı ne yapacaksın?


Karnımdan çıkıf gada, nereye gidem imdada dada dada.


Koyunlar kesip kollar mı asacak?


Cömert diyer malından ederler, koçak diyer canından ederler.


Eşeğe binmek bir ayıp, inmek iki ayıp.


Yel kayadan ne kopartar?


Hırmana giren porsuk, dirgene dayanır.


Aç köpek fırın yıkar.


Bir ağacın altında bin can koyun yatar.

Aşık Şenliğin bir sözü: Kargayı şahine misal edersen, karga gider kızıl güle konar kendini bülbül ilan eder.




1 Kasım 2010 Pazartesi

Terekeme Adı Üzerine

Pek çok insan için böyle uzun tarihsel yazıları okumak zor gelir, ancak okul alışkanlığından herhalde önce teoriyi anlatmadan pratiğe geçmeye elim varmıyor. Sabredip okuyanlara teşekkür ederek bizim hayatımızda Terekeme kime denir ondan bahsedeyim.

Anlaşıldığı üzere bizler Kafkasya'nın yüksek doruklarında yaşayan oldukça içine kapalı bir topluluğuz, tıpkı Kafkasya'daki tüm diğer toplumlar gibi. Coğrafi şartlar insanları küçük gruplar halinde birbirinden kopuk yaşamaya ittiğinden biz Karapapak Türkleri de İslamiyetle en geç tanışan Türk grubuyuz. Bu yüzden özellikle Türkiye'de İslami yönümüzün zayıf olduğu, Şaman geleneklerinin sürdüğü söylenir ki ben de katılıyorum. Yoksa annemin sandıkta büyülü taşlar saklamasının ve ateşe tuz atıp Hazar'a ilişkin maniler okumasının hiç bir anlamı olamaz. Bize ilişkin fıkralar da genellikle bu yöndedir zaten. Terekeme adının nerden geldiğine ilişkin bir söylenti vardır Kars'ta, zaman zaman takılmak için söylerler. Bir tarihçinin dediğine göre Terekeme sözü aslında Terk-i Medine yani Medineyi terkedenler kelimesinden geliyormuş. Terekemeler aslında Medine'de yaşarmış ama sonradan Müslümanlar gelip yerleşince bizimkiler 'Müslümanlar geldi daha burda durulmaz' diyerek taaa Kafkasya'ya kadar yol almış.

Karapapak adına gelince ben bu konuya özellikle küçükken çok kafa yormuştum. Neden derseniz, Kafkasya'daki herkesin taktığı Astragan papak neden sadece bizi tanımlayan bir isim oluyor? Bir türlü sebebini çözemiyordum. Bunu anlamam ise eski evimizde Çiftehavuzlar'a bir köylümüzün gelişiyle oldu. İnsanların sıcaktan kavrulduğu bir yaz gününde, İstanbul'da evimize gelen adını hatırlamadığım köylümüz hafif eskimiş ama sıcak tutma özelliğinden hiçbir şey yitirmemiş papağını kesinlikle başından çıkarmıyordu. En sonunda kardeşimle ben ağlamaklı olunca çıkarıp kafamıza takmamıza izin verdi. Kalpak çıkınca keli göründü, belki de onu kapamak için takıyordur :)